Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’na göre yurdumuzun %92’sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun %95’inin deprem tehlikesi altında yaşadığı, büyük sanayi merkezlerinin %98’i ve barajlarımızın %93’ünün deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir.(http://www.deprem.gov.tr)
Ayrıca, 1996 yılında sayısı 124 olan enerji santrallerinin 65 tanesi birinci derece deprem bölgesinde yer alırken, özelleştirmeler sonucu yapılan yaklaşık 1.000 adet enerji santralinin 419 adedi -%41’i- birinci derece deprem bölgesinde yer almaktadır. Bu durum, her geçen gün
riskin gittikçe büyüdüğü anlamına gelmektedir (http://www.mmo.org.tr/resimler/dosya_ekler/d6e2f5597089c95_ek.pdf).
Bu sebeple, nüfus ve sanayi bölgelerinin çoğunluğu deprem tehlikesi altında olan ülkemizde, hasar yaratabilecek düzeyde bir depremi kendi kaynağına en yakın konum veya konumlarda gerçek zamanda belirlenmesine ve değerlendirilmesine yönelik çalışmalara doğru bir yönelime
ihtiyaç bulunmaktadır.
Şehirlerimizin, kalabalık nüfusa sahip yerleşim alanlarının bu deprem kaynaklarına çok farklı mesafelerde konumlanmış olması sebebiyle bir deprem EU sistemini bir şehre yönelik değil bölgeye göre düşünerek kurulması daha faydalı olacaktır. Fakat birinci öncelik, deprem
büyüklüğünün ve lokasyonunun saptanması değil, deprem zararlarının azaltılmasına fayda sağlayacak yöntemi ve yaklaşımı denenmiş etkili ve hızlı uyarı yapabilecek EU sistemlerinin kurulması olmalıdır.